Ertuğrul Özkök: Bu fotoğrafın çekildiği 4 Kasım Çarşamba günü Ankara’da tuhaf bir şeyler oldu
13 mins read

Ertuğrul Özkök: Bu fotoğrafın çekildiği 4 Kasım Çarşamba günü Ankara’da tuhaf bir şeyler oldu

Ertuğrul Özkök | Zamanın Ruhu

Bu fotoğraf 4 Kasım Çarşamba günü çekildi.
Önce bu fotoğrafa iyi bakın…
Sonra o gün olup bitenlere birlikte bakalım.
Artık Ankara’da “Derin kaynakları” olan bir gazeteci değilim.
Hatta hiçbir kaynağım, konuştuğum hiçbir siyasetçi yok…
O koltuktan kalktıktan sonra şunu öğrendim.
Ankara’da derin istihbarat kaynaklarınız olmayınca, sizi manipüle edecek kaynaklarınız da olmuyor.
O durumda açık, herkesin önündeki kaynakları çok daha güzel görüyorsunuz.

Bir öğleden sonra NTV ekran altı yazılarında okuduklarım

Benim kaynağım NTV televizyonuydu…
Gökova’da bir teknedeydim ve açık televizyonda NTV kanalı vardı.
Bu yazdıklarım işte o kanalı seyrettiğim 2 saat oyunca çıkardığımı derin istihbarat.
Ona dayanarak diyorum k;
4 Ekim Çarşamba günü Ankara’da çok tuhaf bir şeyler oldu.
Evet bunları NTV televizyonu haberlerinin 2 saat boyunca ekran altı yazılarından çıkardım.
Ama onun biraz öncesi var…
O da bir gün önce bir WhatsApp grubundaki arkadaşımdan geldi.

Bir arkadaş WhatsApp grubundan gelen ilk bilgi

Cumhurbaşkanı Erdoğan soğuk algınlığı yüzünden İspanya’da yapılacak Avrupa Birliği Siyasi Toplantısı gezisini ve Türkiye programlarını iptal etmişti.
Tuhaf bir haberdi ve önce pek ihtimal vermedim.
Ancak biraz sonra başka kanallardan da geldi.
İptal nedeni ise “Soğuk algınlığı” olarak ifade ediliyordu.
Soğuk algınlığı…
Böylesine önemli bir gezinin iptali için çok önemsiz gibi görünen bir gerekçe…
Gerekçe bile değildi ve besbelli ki bir bahaneydi…
Nitekim bir gün sonra Cumhurbaşkanının AKP içindeki kongre çalışmalarına başladığı haberi geldi.

Geçici soğuk algınlığı iki saatte geçiyor

Öyleyse neydi bu soğuk algınlığı meselesi…
Biraz sonra anlaşıldı ki İspanya’da yapılacak Karabağ toplantısı ile ilgiliydi.
Azerbaycan, Erdoğan katılmayacağım için kendisinin de katılmayacağını açıklamıştı.
Belli ki Türkiye’nin bu toplantının gündemiyle ilgili itirazıyla ilgili yapılan görüşmeler devam ediyordu ve Soğuk algınlığı, zaman kazanmak için bulunmuş bir bahaneydi.
Toplantı ertelenince, bahaneye de gerek kalmamış ve Cumhurbaşkanı Ankara’daki çalışmasına dönmüştü.

Ekran altı yazıda ilk “MİT” kelimesi

Tuhaf şeyler işte bunun ertesi gününde NTV televizyonunun ekran altı yazılarında başladı.
İlk altı yazının başlığında büyük harflerle yazılmış “MİT” kelimesi vardı.
MİT, Ankara’daki terör eylemini gerçekleştiren kişinin kimliğinin belirlendiği açıklıyordu.
Arkasından bir MİT haberi daha geldi.
İstanbul Pera’da patlamayı planlayan kişinin Suriye’de “etkisiz hale getirildiği”, yani öldürüldüğü açıklanıyordu.
Oysa bu tür açıklamaları geçmişte bizzat İçişleri Bakanının ağzından dinlerdik.

Asıl tuhaf gelişme MİT adına yapılan uyarı

Asıl çarpıcı alt yazı yine MİT başlığı altında veriliyordu:
“Suriye ve Irak’ta terör örgütüne ait tesisler artık meşru hedeftir” deniyor ve ilgili olmayanların bu hedeflerden uzak durması uyarısı yapılıyordu.
İçimden “Hoppaala” dedim.
Bunca yıldık gazetecilik yapıyorum ve bu işte bir tuhaflık vardı.
Hatta bir değil iki tuhaflık.
Birincisi MİT adına, başka bir ülkeye ilk defa böyle bir uyarı yapıldığına tanık oluyordum.
İkincisi ise “meşru hedef” kavramı…
Meşru takip hakkı falan biliyorduk ama “meşru hedef” yeni bir kavramdı.

O an diyorum ki Ankara’da tuhaf bir şeyler oluyor

Bu alt yazılardan anlaşılıyordu ki, Ankara’daki canlı bomba girişimi yeni bir politikanın oluşumuna zemin hazırlıyordu.
Uyarının adresi de belliydi…
“Orada bulunan müttefikler…”
Yani Amerika Birleşik Devletleri…
Belli olmayan ise bu mesajı taşıyan “postacıydı…”
Türkiye ilk defa müttefiki Amerika’yı doğrudan hedef alıyor ve “Oradan çekilmezsen seni de vururum” diyordu.

Böyle bir uyarı mit tarafından yapılır mı?

Ama böyle bir uyarı “MİT’in” ağzından yapılır mıydı?
Dedim ya, bu işte bir tuhaflık vardı.
Acaba “Kurumlar arasında gizli bir yetki çekişmesi mi?”
Yoksa NTV’de alt yazılar mı karışmıştı?

Sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın adını görüyoruz

Ancak biraz geçersiz çok önemli ikinci adım geldi.
Alt yazılarda ani bir değişiklik oldu ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın adını görmeye başladık.
Hakan Fidan kendi ağzından ve görüntülü olarak biraz önce MİT kaynaklı olarak okuduğumuz uyarıyı tekrarlıyordu.
“Suriye ve Irak’ta terör örgütüne ait tesisler artık meşru hedeftir…”
Hakan Fidan’ı Dışişleri Bakanlığı’na oturduğu ilk defa bu kadar net ve sert bir ifade ile konuşurken görüyorduk.

Soylu’nun “Pis ellerini çek” uyarısından çok farklı bir üslup

Tabii bu açıklama insana İçişlere Bakanı Süleyman Soylu’nun, seçim öncesi 3 Şubat 2023 günü yaptığı uyarıyı hatırlattı:
“Pis ellerinizi, o maskeli sırıtan yüzlerinizi Türkiye üzerinden çekin” demişti.
Üstelik bu sözleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Biden’la görüşmeye hazırlandığı günlerde söylemişti.
Tabii ki bu görüşme üzerinde olumsuz bir etkisi olmuştu.

Hakan Fidan’ın uyarısındaki çok önemli farklar

Hakan Fidan’ın uyarısı sertti ama kontrolsüz, diplomatik sınırları aşan bir açıklama değildi.
Adres belliydi ama bakan bir devlet adını vermiyordu.
Açıklamada aşağılayıcı, hakeratamiz hiçbir ifade yoktu.
Ama ön önemlisi bunu söylen bakanın artık öğrendiğimiz özellikleriydi…
Hakan Fidan, öyle Batı’ya sistematik düşmanlığı olan bir bakan değildi. Hatta geçmişte Savunma Bakanı Hulusi Akar’la birlikte “Batı’yla ilişkileri koparmadan sürdürmeye çalışan” bir Ankara çevresinin temsilcileri olarak görünüyordu.
Bakanlık koltuğuna oturduğu günden bu yana bu çizgisini de özenle sürdürüyordu.
En büyük özelliği ise “İş yapan ama fazla konuşmayan” bir bakan oluşuydu.
Siyasi son sözü hep “Cumhurbaşkanına bırakan, ondan rol kapmaya çalışmayan” bir anlayıştı bu.
Şimdi “meşru hedef” gibi yeni bir kavramın onun ağzından telaffuz edilmesi söylenen sözün ciddiyetini de iyice belli ediyordu.

Peki ama MİT açıklaması altyazıda neden Fidan’a geçti?

Benim çözemediğim şey ise şu.
MİT açıklamaları ile aynı sözlerin Dışişleri Bakanı’nın ağzından çok daha ağırlıklı bir hale dönüşmesi arasında neler oldu?
Çünkü Hakan Fidan’ın bu sözlerinden hemen sonra Ankara’daki üçüncü tuhaf gelişme daha oldu.
Önce Milli Savunma Bakanlığı’nın biç açıklamasından, bir güvenlik toplantısı yapılacağını öğrendik.

Bugüne kadar bilmediğimiz bir “Güvenlik Kurulu” toplantısı

Milli Savunma Bakanlığından yapılan biç açıklama ile Yaşar Güler, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın katılacağı haberi geldi.
Sonra bu toplantıya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak ve MİT Müsteşarı İbrahim Kalın’ın da katılacağı açıklandı.
Bugüne kadar bildiğimiz ve kurumsal olarak bir belgede adı geçen bir toplantı değildi.
Ne oluyordu?
Baştaki soruya dönüyorum…
NTV’nin alt yazılarında gördüğümüz aynı açıklamanın önce MİT ve sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ağzından verilmesi neyi ifade ediyordu?
Kurumlar arasında bir yetki kargaşası ve çatışmasını mı…
Bunun cevabını da biraz önce anlattığım ve daha önce kurumsal olarak görmediğimiz “Güvenlik Toplantısından medyaya dağıtılan resmi fotoğraftan aldık.

Fotoğrafın anlamı: toplantının merkezinde haritanın altında iki kişi

Dağıtılan fotoğrafa baktığımızda gördüğümüz tablo şuydu:
Toplantının merkezinde iki kişi yan yan oturuyordu.
Toplantının merkezi olduğunu nereden anlıyoruz?
Bu çok belirgin. Bir kere göz baktığında ilk onları görüyor.
Yanlarında bir Türk bayrağı var.
Arkalarında Türkiye’nin tam merkezinde bulunduğu bir Balkanlar-Anadolu-Kafkasya- Orta Doğu haritası.
İşte bu tam merkezdeki dekordun önünde yan yana iki kişi oturuyor:
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Müsteşarı İbrahim Kalın…
Bu da bugüne kadar tanık olmadığımız bir oturuş biçimiydi…
Peki bu bir Vanity Faire fotoğrafı gibi özenle yerleştirilmiş oturuş düzenindeki fotoğrafın anlamı neydi?

Bu fotoğrafa bakarken Galata yürüyüşü aklıma geldi

Tabii ki bir gazetecinin ilk aklına gelen seçimden hemen sonra Galata Port’ta çekilen bir başka fotoğraf gelir.
Güneş battıktan sonra Dışişleri Bakanı Fidan ile MİT Başkanı Kalın yan yana yürüyordu.
Bugün kadar Ankara “Nomenklatura” fotoğraflarında hiç görmediğimiz bir tablo…
Önceki gün dağıtılan fotoğrafta da bir Dışişleri Bakanı ile MİT Müsteşarını yine aynı yakınlıkta görüyorduk.
Verilmek istenen apaçık bir mesaj vardı.

Altyazılarda gördüğümüz bir çatışma değil, iş bölümüydü

NTV altyazılarında gördüğümüz MİT açıklamaları ile sonradan gelen Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları, büyük bir ihtimalle birbirinin devamı olan gelişmelerin yansımasıydı.
İki kurum arasında çatışma değil, tam aksine sağlam bir “iş bölümü” vardı.
Bu fotoğraf bize ayrıca şunu çok iyi anlatıyordu.
Kontrolsüzce ve ip pazara yönelik konuşan, diplomatik sınırlara hiç dikkat etmeyen, “Belagat şehveti” sürdürülen bir dış politika zarar veriyordu.
Konuşmayan, konuştuğu zaman diplomatik sınırları iyi belirlenmiş bir retoriğe ve anlayışa sahip bakanlar o koltuklara oturunca Devlet kendini çok daha iyi ifade ediyor.

Kendi payıma, çarşamba günü gördüğüm başkanlık sisteminin iyi çalışan tek yanıydı

Bugün İçişleri ve Dışişleri Bakanlarına hakim bu yeni anlayışın ilk çarpıcı sonucunu 4 Ekim Çarşamba günü gördük.
Konuşmayan, yapan sessiz bakanlar…
4 Kasım Çarşamba günü gördüğüm bir başka şey de şuydu:
Devlet içinde saat gibi çalışan bir güvenlik yönetimi anlayışı…
“Güçlendirilmiş Başkanlık Sistemi” garabetinin belki de bugüne kadar ki tek olumlu sonucu…

Bu yeni anlayış Karabağ’da ilk başarılı sonucunu aldı

Türkiye Karabağ’da bunun çok başarılı sonucunu almıştı…
Dünyanın 30 yıldır çözemediği bir sorunu Türkiye çözmüştü…
Şimdi bu yeni anlayış Suriye politikasına el atıyordu…
Benim için “tuhaf bir öğleden sonrasının” şifreleri bunlardı…
Ve kesinlikle “Pis elinizi çekin” diye bağırmaktan çok daha etkili ve sonuç alıcı bir anlayışın ilk işaretleri…


Ertuğrul Özkök’ün “Zamanın Ruhu” başlığıyla “Newsletter” formatında paylaştığı yazısı aynen yayımlanmıştır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir